MENU

Türkiye’de Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı OMÜ’de Gerçekleştirildi
18 Nisan 2019, Perşembe - 17:22
Güncelleme: 04 Şubat 2020, Salı - 11:58
Dinlemek için tıklayınızDİNLE
Paylaş
A+ A-

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen Türkiye’de Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı, OMÜ Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

19 Mayıs 1919’un 100. yılı etkinlikleri kapsamındaki çalıştayın moderatörlüğünü Rektör Prof. Dr. Sait Bilgiç yaparken, eski Diyanet İşleri Başkanları Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Prof. Dr. Mehmet Görmez de çalıştaya konuşmacı olarak katıldı.

Ayrıca çalıştayda; Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ali Cengiz, İl Müftüsü Veysel Çakı, fakülte dekanları, yüksekokul müdürleri, akademisyenler, öğrenciler ve çok sayıda davetli yer aldı.

“Yükseköğretim kurumları içerisinde din öğretimi sürekli tartışma hâlinde”

Programın açılış konuşmasını yapan İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cengiz Batuk, din eğitiminin tarihsel gelişimi ile ilgili bilgiler verdi. Osmanlı’nın son döneminden itibaren yükseköğretim kurumları içerisinde din öğretiminin sürekli tartışma hâline geldiğinin görüldüğünü belirten Batuk “Niceliğinden niteliğine kadar sayısının zaman zaman arttırıldığı, azaltıldığı durumlar söz konusu olmuştur. Sistem içerisindeki varlıklarından meşruiyetlerine kadar, müfredatlarından felsefesine kadar bütün pek çok konunun bu kapsamda tartışıldığını görüyoruz. Bu tartışmaların önemli bir kısmının daha çok akademik camianın dışında yürütüldüğünü, toplumun farklı kesimlerinin ve çoğunlukla da siyasetin bu alana müdahil olduğunu gözlemliyoruz. Biz bu tartışmaların, daha çok ilahiyatın kendi içerisinde ve büyük oranda alandaki uzmanlarca yapılmasının daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz. Bu bağlamda da OMÜ İlahiyat Fakültesi kurulduğu günden itibaren bu tartışmaların içinde olmaya ve bir şekilde mümkünse bunları yönlendirme konusunda çaba sarf etme noktasında olmuştur.” diye konuştu.

“Güvenli, huzurlu ve gelişmiş toplumun oluşmasında üniversiteler önemli”

Ardından söz alan Rektör Bilgiç de Samsun ve OMÜ'nün önemi üzerinde durarak "Atatürk’ün ilk adımı attığı Samsun’da ve bu ilk adımla başlayan Millî Mücadele'nin başladığı tarihin adını taşıyan OMÜ'de böyle anlamlı toplantının gerçekleşmiş olmasını da önemli buluyorum. Biz OMÜ olarak 44. yaşımızı kutluyoruz. Büyük ve güçlü bir Üniversiteyiz. 18 fakültesi, 6 enstitüsü, 12 meslek yüksekokulu, 1 devlet konservatuvarı ve 54 bin öğrencisiyle bunlara hizmet veren 6 bin 500 civarında çalışanıyla önemli bir kurumuz. Türkiye’de aslında Üniversitemiz fiziki imkanlarıyla, insan sayısı itibariyle önemli bir düzeye gelmiş durumdadır. Eksiğimiz olan şeyler var tabii ama en önemli görevimiz; bu kıymetleri tamamlayacak kaliteli, çalışkan, iyi yetişmiş ve topluma ve insanlığı hizmet edebilecek bir nesli yetiştirmektir. İşte üniversiteler olarak bizim de aslında en önemli ve asli sorumluluğumuz bu eksikliği gidermek. Güvenli, huzurlu ve gelişmiş bir toplumun oluşmasında üniversitelerin rolü yadsınamaz. Gelişmemizde önemli rolü olan eğitim sistemimizin kurgulanmasında bunun ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ahlaklı bir toplum olmamız için gereken temel unsurların farkında olabilmemiz lazım. Din öğretiminin de bu açıdan son derece önemli yer tutuğu da açık bir gerçek.” dedi.

“Din eğitim öğretimi hep sorunlu bir alan olmuştur”

Açılış konuşmalarının ardından çalıştaya geçilirken, ilk olarak eski Devlet Bakanı ve eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu söz aldı. Din eğitim-öğretiminin hep sorunlu bir alan olduğunu ifade eden Yazıcıoğlu “Din algımız, dini anlama yöntemimiz farklı sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Din eğitiminin altyapısını oluşturan Kur'an kurslarımız var, daha sonra imam hatipler ve ilahiyat fakültelerimiz var. Bu fakültelerde çok yetkin eğitim veren akademisyenlerimiz var. Günümüzde ilahiyat fakültelerinin sayısı 100’ü geçmiş durumda. Fakat rakamların büyük bir mahiyeti yok, önemli olan işin mahiyetidir, kalitesidir. Diyanetin artık özellikle gençlere ulaşacak yoları arayıp bulması gerekiyor. Gençler çok farklı bir üslup içinde yetişiyorlar. Ellerindeki cihazlarla dünyada olup biteni takip ediyorlar. Bizim bu din dilini değiştirmemiz veya gençlere hitap edecek bir kanal bulmamız gerekiyor. Yoksa önümüzdeki dönemde şikayetlerimiz çok daha artacaktır.” şeklinde konuştu.

“Dinî ilimler, hâlâ Nizamiye anlayışının devamı niteliğinde sürmektedir”

Daha sonra kürsüye gelen Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da dinî ilimlerin, İslamiyet’ten sonraki ortaya çıkış serüveninin iyi bilinmesi gerektiğini belirterek “Dinî ilimler beşerî, insani, tabii bir seyir içerisinde Müslümanların arayışına cevap olarak ortaya çıktı. İslam’a ters düşmeden bir yol arayışıydı bu. Bir bakıma dinî ilimleri biz kurtarıcı bilgiler olarak gördük. Böyle olduğu için de tarihe sığınan bir bakış açımız oldu. Dinî ilimler hicri 4. ve 5. asırda zirveye ulaştı. Önemli eserler klasik bir öğretiye kavuştu. Nizamiye Medreseleri'nin kuruluşu, ilahiyat açısından son derece önemlidir. Buradaki eğitim, dışarıdan gelecek farklı rüzgârlara karşı ana gövdeyi korumaya yönelik kurulmuş olsa da kendi içinde kalan, dış dünyayla ilişkilerini azaltan, dört duvar arasında kalan bir eğitime dönüşmüş oldu. Bu açılma, asıl olarak 19. yüzyılda başladı. Bugün dinî ilimler, hâlâ Nizamiye anlayışının devamı niteliğinde sürmektedir. Güçlü yönünü bırakıp, güçsüz yönüyle yol almaya çalışmaktadır. Dinî ilimlerin en güçlü kısmı, din ile insanın kurduğu o derin ilişkidir; ahlaktır, iç sorumluluktur, manevi yükseliş ve yüceliştir. Zayıf yönü ise daha çok örf ve kültürle ilişkili olan şekil ve kurallar kısmıdır. Bunlar toplumların o günkü şartlarıyla alakalıdır. Biz dinî ilimleri klasik dönemden itibaren daha çok öz ve iç dindarlık yönüyle değil, kalıp ve şekil yönüyle koruyabildiğimiz için bu ilimler giderek bir kabuğa dönüştü.” ifadelerini kullandı.

“Yüksek din öğretimi nice ıslahatların konusu olmuştur”

Din öğretimi konusunun öneminden söz eden bir diğer panelist Prof. Dr. Mehmet Görmez ise şunları kaydetti: “Tarihimize baktığımız zaman yüksek din öğretimi nice ıslahatların konusu olmuştur. Sözde nice reformların konusu olmuştur. Ancak bugün geldiğimiz noktada 100 yıllık bir bilgi, birikim ve tecrübeye sahip bir ülke gibi konuşmuyoruz. İşin en üzücü tarafı ise dünyanın büyük değişimlere sahne olduğu bir çağda, İslam coğrafyasındaki belki de en büyük altüst oluşların yaşandığı bir zaman diliminde bunu konuşuyor olmamız üzüntü verici. Konunun 100 yıllık gelişimine baktığımız zaman bunu 7 safhada ele alabiliyoruz. Darülfünun tecrübesi, bir fetret döneminden sonra Ankara ilahiyat tecrübesi, üçüncüsü 1959’da yüksek İslam enstitüleri tecrübesi, dördüncüsü bu enstitülerin ilahiyata dönüşmesi, beşincisi 28 Şubat sürecinde kontenjanların daraltılması, programların çeşitlendirilmesi, altıncısı ilahiyat fakülteleri sayısının 105’e çıkartılması, yedincisi de ilahiyatın kendi içinden çıkardığı bir programla kendisini işlevsizleştirmeye başlaması. Toplumun ilahiyat fakültelerinden 4 beklentisi var: Birincisi din konusunda rehberlik yapacak akademisyen, âlim insanlar yetiştirmesi. İkincisi, 100 bin camimiz var. Bunlarda manevi rehberlik yapacak insanlara ihtiyacımız var. Üçüncüsü çocuklarımızın okul öncesi ve sonrası din eğitimine ihtiyacı var. Çünkü din eğitimi, genel eğitimin çok önemli bir parçası. Son yıllarda ise bu beklentilerimize bir tane daha eklendi. Coğrafyamızda büyük değişimler yaşandı. SSCB dağıldı. Neredeyse 150-200 milyon dindaşımız ortaya çıktı, onların ihtiyaçları var. Sonuçta oralarda yaşayanlar, kendi evlatlarını din eğitimi için Türkiye’ye göndermek istediler. Bir de bu açıdan uluslararası ilahiyat alanında ilim adamı yetiştirmeyi de beklemeye başladık.”

Çalıştay soru-cevap şeklinde devam ederken, programın sonunda ise Rektör Prof. Dr. Sait Bilgiç tarafından katılımcı konuşmacılara fidan sertifikası takdim edildi.

X
Secure Login

This login is SSL protected